Çocuk Tefekkür ve Doğa

Çocuk, Tefekkür ve Doğa

Çocuk, Tefekkür ve Doğa

Çocuk; Küçük yaştaki erkek veya kız, evlat; bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız diyor Türk dil kurumu…

Dupduru olarak ise Yüce Allah’ın (cc) bizlere emanet ettiği değerli, açılmamış, hazine sandıkları; keşfedilmesi için anne ve babasına emanet edilmiş kıymetli can parçası; canımızın en parçası…

Anne-baba en başta bu kıymetli emanetin temel ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. Bu ihtiyaçlar çocuğun bakımı, madden ve manen korunması ve iyi bir şekilde eğitilmesidir. Hiçbir anne-baba bu sorumluluklarını bir başka kişi ve kuruma devredemez. Çünkü aile çocuğun ana barınağıdır ve en temel eğitim kurumudur. Sevgi, şefkat ve güven duygusunun kazanılacağı yer ancak sıcak aile ortamıdır.

Günümüzde aile içinde başlayan bu keşfedilme maratonu çağın getirdiği farklı koşullardan ötürü (geniş aile profilinin azalması, akran teması sağlayacak ortam yetersizliği, çocuk için sınır gerektiren dijital platformlara ve ekrana maruziyetin evde ortamında süre olarak artması gibi…) yaklaşık 3 yaşından itibaren bir kurum çatısı altında, program dahilinde, akranlarıyla birlikte devam etmektedir. Hazret-i Ali (r a) efendimizin “Çocuklarınızı kendi yaşadığınız çağa göre değil, onların yaşadıkları çağa göre yetiştirin “sözü bu noktada son derece aydınlatıcıdır.

Çocuk; doğumdan itibaren 2 yaşa kadar olan süreçte, aile ortamında geçirdiği zamanda zihin gelişimi inanılmaz bir hızla ilerlemektedir. 2-6 yaş arası zekâ gelişimi ise “çocuğun altın çağı” olarak tanımlanmaktadır. Bu yaşlarda insani ve ahlaki değerlerle ilişkilendirilen ön beyinle diğer beyinler arasında bağlantılar kurulmakta. Hayat boyu devam eden zihinsel gelişimi, her yeni gün beynin hipokampus (hafıza ve öğrenmenin gerçekleştiği bölge) bölümünde doğan yeni hücreler önemli derecede desteklemektedir. Kişi her an öğrenme, okuma süreci içindeyse günlük doğan bu hücreler kaybolmayıp yaşantısına devam etmektedir.

Tam da bu noktada zihne gelen tek soru vardır. Ben çocuğumun zihinsel ve bedensel aktivite olarak zirve yaptığı bu dönemde onun için ne yapabilirim? Bu süreci en iyi ve verimli olacak şekilde nasıl desteklerim? olmaktadır. Bu altın çağlarında okul öncesi döneme giren evlatlar bu bilinçle hareket eden zihniyetlere teslim edildiğinde bu sorular artık aile ve kurumun ortak paydası haline gelmektedir.

Bu bilinç ve anlayışla hareket ettiğimizde amacımız; anne ve babalarından bizlere emanet edilen can parçalarımızı; çağın şartlarına uygun olarak, analitik kritik düşünme kabiliyeti yüksek, ahlaki değerlerini yaşam tarzı haline getirmiş, ben buradayım diyen küçük insanlar yetiştirmek, onlara rehberlik etmektir.

Gerçekleştirmiş olduğumuz atölye çalışmalarındaki amacımız ise bu güzel hedef ve niyetlerin çoğunu kapsamakla birlikte en çok analitik kritik düşünme kabiliyeti üzerine yoğunlaşmaktadır. Daha da netleştirmek istersek evlatlarımızı hayatları boyunca yakalarında bir çiçek, zihinlerinde bir pırıltı gibi taşıdıkları TEFEKKÜR kabiliyetini kazandırmaktır.

Peki neden tefekkür?

Tefekkür kavramı Arapça f-k-r kökünden gelir.Türkçe’ de “düşünme, düşünüş” anlamlarını içerir. Asıl anlamı itibarıyla “kalp gözüyle bakmak, düşünmek” manasında kullanılmaktadır

Fars fıkıh, kelâm ve Arap dili bilgini olan Cürcanî’nin tanımıyla “Tefekkür, kalbin, varlığın talep edilen manalarını idrak edebilmek için tasarrufudur; kalbin kendisiyle hayrı ve şerri, fayda ve zararı gördüğü kandilidir. Kendisinde tefekkür bulunmayan kalp, yolunu kaybetmiş, şaşırmış bir şekilde karanlıklar içinde kalır.” der. Dolayısıyla tefekkür, iyilik ve kötülüğü ayırt edebilme kabiliyetidir.

Tefekkür bir fikir üretme işlemidir, bilinenler sayesinde bilinmeyenlere ulaşmayı sağlar. Akıl bir makineye benzetilirse tefekkür de söz konusu makinenin çalışması gibidir. Kur’an ve hadislerde tefekkür konusunda pek çok örnek mevcuttur. Tefekkür terimiyle ve bununla eş anlamlı kabul edilebilecek nitelikteki akıl etmek, anlamak, ibret almak (itibar), bakmak (nazar) gibi deyimleri kapsayan diğer ayetler de dikkate alındığında bunların sayıca beş yüz civarında olduğu görülür.

Henry Ford da “Düşünmek zor iştir, muhtemelen bu nedenle, çok az kişi düşünür” demiştir. Tembel, uyuşuk, miskin olanlar ve merak duygusundan mahrum insanlar düşünmeden kaçarlar. Gerçekte değişmenin, gelişmenin temelinde de tefekkür vardır. Ne kadar düşünürsek o kadar üretken olur ve değişiriz. Yine günümüz toplumunda; milenyum çağında, düşünmekten ziyade itaat ve makineleşmeye gidildiğini gördükçe bu kabiliyetin çocuklarımızda gelişmesi gayreti içinde olmaktayız.

Peki bu nasıl gerçekleşecek?

Çocuğun zihinsel aktiviteleri oyun, hikâye, kıssalar, resim, şiir ve onu yormayan etkinliklerle gerçekleşebiliyor. Kimi otoriteler bu yöntemlerde kullanılan ve çocuğun ilgisini çeken materyalleri şöyle sınıflandırıyor: Tabiat olayları (yağmur, kar, mevsimler, gece-gündüz, ay, güneş vs.) hayvanlar. (Kuşlar, böcekler, evcil hayvanlar vs.) bitkiler (çiçekler, ağaçlar vs.) ve burada ortaya DOĞA kavramı çıkıyor ki bu da temelde üç etmenden oluşan çalışmamızın kıymetli son maddesini veriyor.

Çocuk için bir şeyleri can alıcı hale getirmek, renklendirmek, güzellik katmak öğrenmeyi kolaylaştırdığı kadar kalıcılık da sağlar. Bu yöntemi kullanarak çocukların çok yönlü düşünmesini sağlamaya çalışırken onların ilgisinin çeken doğa kavramları üzerinde incelemeler yaparak çocukları farklı kavramlar arasında bağlantılar kurmaya dahil ediyoruz. Çocukları soru sormaya yönlendirerek hem beyin jimnastiği yaptırırız hem de öğrenmeyi kolaylaştırmış oluyoruz.

En önemlisi bu çalışmaları kendilerini rahat hissettikleri doğa ortamında gerçekleştiriyoruz. Michigan Üniversitesi’nden Prof. Marc Berman’ın yaptığı araştırmaya göre doğada öğrenme yapan çocukların, şehir ortamında öğrenim yapanlara göre hafızalarını kullanma kapasitesi yüzde 20 artıyor. Hatta doğa ile bağlantılı her materyal bu kapasitede aynı farkı ortaya koyuyor. Testler ve gözlemler de görülüyor ki doğada ders yapmak öğrencinin odaklanmasını iki kat daha arttırıyor.

Peki süreç nasıl ilerliyor?

Doğada, öğretmen çocukları çok çok az uyarıyor ve az uyarılan çocuklar daha çok odaklanıyor.

Sınırlı sonsuzluk hissi ile kendini lider hisseden çocuk öğrenmede başrole geçerek sadece doğru yönlendiren bir rehbere ihtiyaç duyuyor.

Öğrenme, keşfetme sırasında çocuk; rüzgârı, güneşi hissederek; taşa, toprağa dokunarak; koşarak, düşerek parçası olduğu doğaya katılıyor.

Çocuk; bir karıncanın arkasına takılıp sessiz ve nazikçe yürüyerek; bir bitkinin filizlenmesini bekleyerek sabırla, doğada süreci izleyen ve altındaki nedenlere koşan bir kâşif oluyor.

Mesela, soğuk bir günde dışarıda keşfe başlamışken yiyecek bulamayan bir kuş gördüklerinde ilgilerini çekiyor. Kuş neden sürekli ötüyor? Peki neden aç? Neden yiyecek bulamamış gibi çok fazla sorular akıllara geliyor ve o temiz zihinlerden patır patır dökülüyor. İlk hedef tabiata sorularla başlamak gerçekleşiyor. Rehberin yönlendirmesi ile bir beyin fırtınası dahilinde yine cevapları kendileri buluyorlar. İkinci hedefte bağlantıda kurmuş oluyoruz. Bu ara süreç olan beyin fırtınası kısmı saatlerce, kuşun bulunduğu ağacın altında, belki bir serginin üstünde belki de şemsiyenin altında ayağımızda çizmelerle minik kıkırdamalar eşliğinde sürebilir.

Son olarak, peki ben ne yapabilirim? Sorusuyla kuş ile paylaştığımız yiyeceğimizle, belki onun için tasarladığımız bir yem makinesi ile belki de kışın kuşları koruyacak bir kuş evi projesi ile tamamlanıyor. Sonrasındaki muhabbeti tahmin edersiniz ki çook uzun sürüyor. Doğada dikkatimizi çeken bir kuş bizi sormaya, bağlantı kurmaya, fikir üretmeye buradan hareketle ihtiyaç sahiplerine yardım etmemize, zor durumda olan bir can için elimizden geleni yapmaya, belki bir sadaka kutusunu odamıza koymakla belki ilerde bir yardım kuruluşuna liderlik ile belki de mucitlik yolunda büyük adımlara kadar götürebilir…

Her şeyin olduğu gibi evlatlarında gerçek sahibi olan Allah’u Teala Hz. Kur’an-ı Kerim’in Enfal Suresinin 28. ayetinde çocuklarımızın bizim için bir imtihan vesile olduğunu, güzel yetiştirilmeleri dahilinde katında mükafat olduğunu bildiriyor. En başta bu hitaba muhatap olmak ve bizden sonra sadaka-i cariyeniz olacak evlatlarımızı güzel yetiştirmek için en kıymetli dönemleri olan bu safhada; başta anne babaları ve eğitimcileri olarak elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız, gelecek nesillere Rabbini ve Peygamberini bilen istikamet üzere, ben buradayım deyip hakkını veren evlatlar yetiştirmek için… Başakşehir Anaokulu Ritim’de Bismillah

Esma Uysal

Doğa Atölyesi Öğretmeni

Başakşehir Ritim Anaokulları