Çocuklarda Alerji

Çocuklarda Alerji

Başakşehir Anaokulu

ÇOCUKLARDA ALERJİ

Alerji, en basit tanımıyla vücudun bir etkene karşı aşırı tepki göstermesidir. Bu etkenler solunum, beslenme veya temas yoluyla vücutta alerjik tepkileri ortaya çıkarabileceği gibi, psikolojik bir etken de alerjik semptomlara neden olabilmektedir. Vücudun bu tepkisi sonucunda aşağıdaki durumlardan biri meydana gelebilir:

  • Astım: Alerji sonucu nefes darlığı, hışıltılı solunum
  • Alerjik Rinit: Burun akıntısı, hapşırık, burun kaşıntısı
  • Ürtiker: Deride kızarıklık, kaşıntı
  • Anjioödem: Vücudun bazı bölümlerinde (özellikle dudak ve göz çevresi) şişlikler ve ödem oluşması
  • Anaflaksi: En hızlı ve tehlikeli alerjik reaksiyondur. Çabuk müdahale edilmediğinde solunum yollarının daralması nedeniyle gelişen nefes darlığı ile birlikte, ölüme kadar gidebilecek bir durumdur.

ALERJİLERİN SEBEBİ NEDİR?

Alerji, hem genetik hem de çevresel faktörlere bağlı olan bir hastalıktır. Anne ve/veya babada alerji öyküsü varsa, çocukta da alerji gelişme ihtimali söz konusudur. Ancak bunun yanında çevresel etkenler de göz ardı edilemez. Bağışıklık sistemine zarar veren birçok çevresel etken, alerjik bünyeye sebep olabilmektedir. Tıpta alerjiye yatkın bünye “atopi” olarak adlandırılır.

Günümüzde, eskisine göre alerjik vaka sayısında artış olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalar, bu durumda birçok sebebin rol oynadığını göstermektedir. Hava kirliliği, beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler, aşırı koruyucu tutumlar bunların başında gelmektedir.

EBEVEYNLER ÇOCUKLARINI ALERJİK HASTALIKLARDAN KORUMAK İÇİN NELER YAPABİLİR?

Elbette ebeveynlerin çocuklarını alerjik hastalıklardan koruması için yapabileceği bazı şeyler bulunmaktadır. Bağışıklık sistemini bozacak her türlü etkenin alerjiye yatkınlığa neden olabileceğinden bahsetmiştik. O halde yapılması gereken, çocukların bağışıklık sistemini güçlendirmek ve bağışıklık sisteminin gelişmesine engel olacak çevresel etmenlerden korumaktır. Bu koruma sadece çocuk dünyaya geldikten sonra değil daha dünyaya gelmeden önce başlayan bir süreçtir.

Anneler gebelik döneminde beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir. Günümüzde yaygınlaşan fast food ve paketli gıdaların bağışıklık sistemine zarar verdiği bilinmektedir. Bunların yerine yeşil sebze, meyve, evde yapılmış katkısız yiyecekler tercih edilmeli; omega-3 açısından zengin yağ olarak balık ve zeytinyağı tercih edilmelidir. Sigaradan uzak durulmalıdır. Sigara içen annelerin çocuklarında astım riskinin arttığı birtakım çalışmalarla gösterilmiştir.

Doğum şekli de alerjiye yatkınlığı etkileyen başka bir faktördür. Bunun sebebini açıklamadan önce mikrobiyata kavramında kısaca söz etmekte fayda var.

MİKROBİYOTA

Birçoğumuzun da bildiği gibi tüm mikroorganizmalar (bakteri, virüs, mantar, parazit) zararlı değildir. Yararlı mikroorganizmalar da bulunmaktadır. Vücudumuzda hücrelerimizin sayısından kat kat fazla sayıda mikroorganizma ile uyum içinde yaşamaktayız. Mikrobiyotamızı oluşturan bu mikroorganizmaların çoğunluğu ise bağırsaklarımızda yaşamaktadır. Bağırsak mikrobiyotasının birçok yararları içerisinde bağışıklık sistemine olan yararları aşağıda sıralanmıştır:

  • Vücudu zararlı mikroorganizmaların işgaline karşı korurlar.
  • Mikrobiyotadaki mikroorganizmaların sayısının belli bir dengede tutulması Bu durum, bağışıklık sistemini devamlı olarak belirli düzeyde aktif tutar.
  • Doğum sonrasında, uygun mikroorganizma türlerinin mikrobiyotada yer alması ile bağışıklık sisteminin uygun olarak eğitilmesi sağlanır.
  • Doğum ve doğumdan sonraki süreç içerisinde mikrobiyotanın dengeli bir şekilde gelişimi otoimmun (vücudun kendi hücreleriyle savaşı) ve alerjik hastalıkların oluşmasının önlenmesine katkı sağlar.
  • Sindirim sistemi boyunca sindirilemeyip kalın bağırsağa ulaşan yağların ve karbonhidratların sindirimine yardımcı olarak alerjiye sebep olabilecek yapıların bağırsak yüzeyine temas riskini azaltı Böylece olası birtakım alerjik reaksiyonların önüne geçilmiş olur.

Mikrobiyotanın gelişiminin sağlıklı olması ve bu sağlıklılık halinin korunması birçok hastalığın ortaya çıkışının önlenmesinde olduğu gibi alerjik hastalıkların ortaya çıkmasının önlenmesinde de önemli role sahiptir.  Çocuğun doğum şekli mikrobiyatanın sağlıklı olup olmaması ile yakından ilişkilidir. Bebeğin doğumu ile mikrobiyotası şekillenmeye başlar. Sağlıklı bir mikrobiyota için ilk karşılaşmamız gereken mikroorganizmalar, annenin doğum kanalında bulunmaktadır. Normal doğum yönteminde bebek bu yoldan geçtiği için vücudu uygun mikrobiyota ile kaplanmış olur. Ancak doğum kanalından geçmez ve doğum sezaryen ile gerçekleşirse bebek doğduğunda uygun mikrobiyota ile karşılaşamamış olur. Zamanla çevreden gelen mikroorganizmalarla farklı bir mikrobiyota oluşur. Mikrobiyotanın farklı gelişmesi bağışıklık sistemini olumsuz etkilemektedir. Bazı araştırmalar sezaryen ile doğan çocuklarda astım oranının daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bu açıdan anne adayları çocuklarının sağlığı için gerekmedikçe sezaryen doğumu tercih etmemelidir.

BESLENMEDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

Bebek dünyaya geldiğinde oldukça savunmasızdır. Daha bağışıklık sistemi tam gelişmemiştir. Bağışıklık sistemini destekleyerek geliştiren anne sütü çok değerlidir. Hem içeriği ile mikrobiyotayı destekler hem de özellikle ilk 6 ay bebeğin bağışıklık sistemini güçlendirir. Sağlıklı bir bebek için önerilen, ilk 6 ay sadece anne sütü, toplam 2 yıl boyunca ek gıda ile anne sütüne devam edilmesidir.

Dengeli ve sağlıklı beslenmek bağışıklığımız için önemlidir. Mikrobiyotamızı desteklemek için de özellikle probiyotik ve prebiyotiklere ihtiyaç duyarız. Probiyotikler, dışarıdan aldığımız yararlı mikroorganizmalardır. Yoğurt, kefir gibi fermente ürünlerde bulunur. Prebiyotik ise bağırsak mikrobiyotamızı besleyen lifli gıdalardır (özellikle yeşil sebzeler). Sağlığa zararlı paketli ve işlenmiş gıdalardan uzak durulmalıdır.

GIDA ALERJİSİ

Özellikle 0-6 yaş grubu çocuklarda gıda alerjisi sıklığı artmış olup dikkat edilmesi gereken bir konudur. Çocuğun anne sütünden sonraki beslenmesinde izlenecek yollarla ilgili aile hekimliğinden destek alınmalıdır. Örneğin, birkaç sebzeyi içeren bir çorba yerine sebzeler ayrı ayrı verilerek bebek takip edilmeli, ürtiker (kaşıntılı döküntü) gibi bir durumla karşılaşıldığında hangi besini yedikten sonra olduğu hekime bildirilmelidir. İlk 1 yıl boyunca yumurta alerjiye sebep olabileceği için yedirilmemelidir.

Alerjiye en sık sebep olan besinler: süt, yumurta, soya, balık, yer fıstığı, kuru yemişler, kabuklu deniz ürünleri, buğday, bakliyatlar, susamdır. Bunların dışında da gıda alerjisi olabilmektedir. Günümüzde GDO’lu ürünlerin alerjiye sebep olmaları konusunda bir fikir birliğine varılamamakla beraber, alerjen olan bir bitkiden başka bitkiye gen transferi olduğu zaman, alerjen olmayan bitkinin de artık alerjen olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Alerjilerden bazıları ömür boyu devam ederken bazıları ilerleyen yaşlarla düzelebilmektedir.

Özellikle süt ve yumurta alerjisi 6 yaşından sonra düzelme eğilimindedir. Gıda alerjisi ile gıda intoleransı farklı şeylerdir. Gıda alerjisinde yemekten sonra ürtiker veya anafilaksi gibi alerjik yanıt oluşurken gıda intoleransında sadece hazımsızlık şikayetleri olmaktadır. Örneğin, çocukta süt içtikten sonra gaz sancısı, hazımsızlık gibi şikayetlerin olması laktoz intoleransı olup; yoğurt, peynir veya laktozsuz süt kullanımında şikayetleri oluşmamaktadır. Süt alerjisinde ise her türlü süt ürünü tüketildiği zaman alerjik reaksiyonlar meydana gelir.

Gıda alerjisi gelişmesi durumunda çocuğun en son yediği şeyler not edilerek hekime başvurulmalıdır. Gıda alerjisinde kesin bir tedavi olmayıp temel prensip alerjen gıdadan uzak durmaktır. Örneğin, süt alerjisinde tüm süt ürünlerinden uzak durularak çocuk takip edilir. Yumurta veya sütten uzak kalmak konusunda çok dikkatli olunması gerekmektedir. Birçok paketli gıdada süt veya yumurta bulunabilmektedir. Ayrıca hamur işi, sütlü tatlılar gibi içeriğinde süt veya yumurta bulunan her yiyecek risk oluşturur. Bu konuda ailelerin ve öğretmenlerin bilinçli olması önem arz etmektedir. Hekim uygun görürse alerji sebebi olan besin çocuğa verilerek alerjisi geçmiş mi diye kontrol edilebilir.

ANNE BABA TUTUMLARININ ÇOCUK ALERJİLERİ ÜZERİNE ETKİSİ: Hijyen teorisi

Geçmişe göre günümüzde alerji oranının artmasının, hava kirliliği ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi gibi nedenlerle, günümüzün değişen yaşam koşullarından kaynaklı olduğu söylenebilir. Ancak, bu konu ile ilgili çalışma yapan araştırmacılar, farklı bir bakış açısı ve teori ortaya koymaktadır: Hijyen Teorisi

Bu teori, aşırı koruyucu ebeveyn tutumu sergileyen anne babaların, çocuklarını çevreden sakınması sonucu, çocukta bağışıklık sisteminim güçlenmediği ve alerji riskinin arttığına dikkat çekmektedir.  Çocuklar bu koruyucu tutum sebebiyle, çevredeki mikroplarla karşılaşmamakta ve bu nedenle de bağışıklık sistemi güçlenememektedir. Ancak, bazı ebeveynler de bu teoriyi yanlış anlamakta ve hijyene yeteri kadar önem vermemektedir. Bu durumda da çocukların bulaşıcı hastalıklara yakalanma riski artmaktadır. Yapılması gereken, genel hijyen kurallarına dikkat edilmesi, çocukların parklarda, toprakta rahatça oynamasına ve başka çocuklarla etkileşime girmesine izin verilerek hijyen konusunu çok fazla abartılmamasıdır.

Sonuç olarak, çocuklarda alerjik durumların görülebileceği ancak,  ebeveynlerin dikkatli tutumları ile çocuklarda alerjik tepkilerin ortaya çıkmasının engellenebileceğinin bilinmesi gerekir. Alerjik tepkiler ortaya çıktığında ise anafilaksi ihtimali dikkate alınarak acil servise gidilmesi, sonrasında da alerjiye sebep olan maddenin tespiti ve alınacak önlemleri belirlemek için alerji-immünoloji uzmanına danışılması gerektiği bilinmelidir.

Dr. Betül GÜVEN

Başakşehir Anaokulları